Cennet
-Cennet; Cehennem üzerine kurulmuş sırat ile geçilen gizemli hayat… Hz. Âdem’in yasak ağacın meyvesinden yediği için dünyaya gönderildiği adres
-Cennet; İçinde bulunan bitki ve ağaçların gölgesiyle kaplanmış yerle gök arası geniş bir meyvelik bahçe.
-Cennet; İman edip Salih amel işleyenlerin ebedî âlemdeki makamı…
-Cennet; Rablerinin huzuruna suçlu olarak varmaktan korkanların ve nefsini hevasından arındıranların konağı.
-Cennet; Allah’ın rızasını kazananlar için mükâfat olarak hazırlanmış hoş bir mekân.
-Altlarında ırmaklar akar Adn cennetlerinin, orada İrem ve Gesi bağlarını mecazda bırakarak çekirdekli ve çekirdeksiz üzüm bağları ve asmalar vardır. Asmalı konaklar vardır içinde huriler oturan.
-Mü’minler pınar başlarında yüzerler Naim cennetlerinde… Hüsna cennetinde görür Allah’ın kulları Rablerini… Dolunaya bakar gibi temaşa ederler yaratıcılarını… Kimisini aşk-ı Hak almış durur…
-Kimisi Tur’da Rabbinin tecellisini gören Musa gibi olur.
-Kimisi kılıçların gölgesinde gelmiştir Cennet’e,
-kimisi anasının rızasını alarak varmıştır selam yurduna…
-Kimisi sabır sayesinde giymiştir ipek elbiseyi.
-Kimisi altın kâseden içmiştir Kevser’i…
Peygamberlerin davetine uyarak iman edip, dünya ve ahirete ait işleri, kulluk vazifelerini elden geldiği kadar güzel bir şekilde yapan temiz ve müttakî kişiler için hazırlanmış bir huzur ve saadet yurdudur.
Kısaca ahiretteki nimetler yurdunun adıdır.
Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde Cennet, çeşitli şekillerde tasvir edilmiştir. Bilhassa Kur'an-ı Kerim’de ağaçları altından ırmaklar akan Cennetler şeklinde anlatılmaktadır:
"Cennet takva sahiplerine, uzak olmayarak yaklaştırılmıştır. İşte size va'dolunan, gördüğünüz şu Cennet'tir ki, O, Allah'ın taatına dönen onun (hudud ve ahkâmına) riayet eden çok esirgeyici Allah'a bütün samimiyetiyle gıyaben saygı gösteren, hakkın taatına yönelmiş bir kalple gelen kimselere aittir. " (Kâf, 31-33)
)إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئاً {60} جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيّاً {61} لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْواً إِلَّا سَلَاماً
وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيّاً {62} تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيّاً {63}
"Tövbe edenler, iyi amel ve harekette bulunanlar öyle değil. Çünkü bunlar hiç bir şeyle haksızlığa uğratılmayarak Cennet'e, çok esirgeyici Allah'ın kullarına gıyâben va'd buyurduğu Adn Cennet'lerine gireceklerdir. Onun vadi şüphesiz yerini bulacaktır. Orada selâmdan başka boş bir söz işitmeyeceklerdir. Orada sabah, akşam rızıkları da ayaklarına gelecektir. O, öyle Cennet'tir ki biz ona kullarımızdan gerçekten müttakî olanları vâris kılacağız. " (Meryem, 60-63)
Cennet, bu dünyada yapılan iyiliklerin ahirette Allah tarafından verilen karşılığıdır.
Kuran’da Cenabı-ı Allah şöyle buyurmaktadır:
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ جَزَاء مَن تَزَكَّى
"Adn Cennetleri vardır ki altlarından ırmaklar akar. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar. işte günahlardan temizlenenlerin mükâfatı." (Tâhâ, 76)(1)
Yapılan iyiliğe verilen karşılık "mükâfat"; işlenen kötülüğün karşılığı da "ceza"dır. İnsanlar bu dünyaya imtihan edilmek üzere gönderilmiş, yapmakla yükümlü oldukları görevler kendilerine bildirilmiştir.
Allah´ın emirlerini yerine getiren, yasak ettiği şeylerden sakınan ve insanlara iyilik yapanlar imtihanı kazanmış olacak ve karşılığında kendilerine büyük mükâfat verilecektir. Herkes dünyada yaptığının karşılığını ahirette eksiksiz olarak görecektir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Kıyamet günü doğru teraziler kurarız: hiç bir kimse, hiç bir haksızlığa uğratılmaz." (15)
"Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür." (16)
-Cennet; mü´minler için hazırlanmış mükâfat yeridir.
-Cennette, bu dünyada gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç bir insanın hayalinden geçmeyen nimetler vardır.
-Cennet, insanın kalbinden geçen ve hoşuna giden her şeyi devamlı olarak bulacağı eşsiz güzelliklerle dolu bir yerdir.
-Orada her şey insanın gönlüne göredir, neyi arzu ederse anında yanında hazır olacaktır.
-Cennette, hastalık, korku ve üzüntü yoktur. Orada insan hep genç yaşta kalacak, ihtiyarlamayacaktır.
-Cennette hayat sonsuzdur. Ölüm yoktur. Oraya giren bir daha çıkmayacak, zevk ve safa içinde sonsuza kadar devam edecektir.
Kur´an-ı Kerim´de bu konuda şöyle buyruluyor:
"İman edip iyi, yararlı işler yapan kimseler cennetlik olanlardır; onlar orada ebedî kalacaklardır." (17)
"Orada onlar için diledikleri her şey var ve yanımızda fazlası da var." (18)
-Allah´a karşı görevlerini yapmayan, haramlardan sakınmayan ve insanlara kötülük edenler bu davranışlarının karşılığı olarak cehennemde cezalandırılacaktır.
-Cehennem, iman etmeyenler ile inandığı halde günah işleyenlerin ahirette ateşle cezalandırılacakları yerdir.
-İnandığı halde, Allah´ın emirlerine uygun hareket etmeyen, dini görevlerini yerine getirmeyenler, belirli bir süre cehennemde kalıp cezalarını çektikten sonra çıkacak ve cennete gireceklerdir. Kâfirler ve münafıklar ise ebedî olarak cehennemde kalacaklardır.
Kur´an-ı Kerim´de kâfir ve münafıkların durumu şöyle bildiriliyor:
"İnkâr eden kimseler ve ayetlerimizi yalan sayanlar cehennemlik olanlardır. Onlar orada temelli kalacaklardır." (19)
"Doğrusu münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Onlara yardımcı bulamayacaksın." (20)(2)
Cennet ve Cehenneme İman Etmek Hususunda Sahabelerin Söyledikleri
- Enes b. Nadr, Uhud gününde
“Ben cennetin o güzel kokularını hissediyorum. Bu koku, Uhud dağı eteklerinden gelmektedir” dedi ve sonra da şehit düşünceye dek savaşmaya devam etti.- Babası
“Evi ve aile efradımızı yalnız bırakmamak için ikimizden birinin mutlaka geride kalması gerekiyor” dediğinde Sa’d b. Hayseme şunları söylemiştir:
“Eğer söz konusu cennet değil de başka bir şey olmuş olsaydı seni kendime tercih eder ve “Evde ben kalayım” derdim. Fakat ben şehit olarak cennete girmeyi istiyorum
- Zeyd b. Sâbit, Uhud gününde ağır bir şekilde yaralanan Sa’d b. er-Rabî’nin yanına gelerek ona
“Ey Sa’d! Hz. Peygamber sana selam ediyor ve nasıl olduğunu soruyor!” dedi. Sa’d ise
“Hz. Peygamber’e cennetin kokusunu almakta olduğumu söyle” karşılığını verdi.
- Bir savaşta Ammar b. Yâsir arkadaşına şöyle demiştir: “Ey Hâşim! Unutma ki cennet kılıçların gölgesi altındadır. Ölümse ok ve mızrakların ucundadır. Bugün cennet kapılan açılmış ve orada bulunan huriler bizler için süslenip hazırlanmışlardır. Biz bugün Muhammed ve onun arkadaşlarıyla bulaşacağız”. Bu sözlerden sonra ikisi birlikte hücuma geçmişler ve ikisi de şehit düşmüştür.
- Said b. Âmir çok sadaka verirdi. Bunun için bir gün kendisine
“Ey Said! Aile efradının ve yakınlarının da senin üzerinde hakları vardır! Onları da gözetmelisin!” denildiğinde o şunları söyledi:
“Ben kendimi onlara tercih etmiş değilim. Fakat birilerinin rızasını kazanabilmek için de cennetteki güzellerden vazgeçecek değilim. Öyle güzeller ki onlardan birisi yeryüzüne inmiş olsaydı; orası güneş gibi parlardı”.
- Said b. Âmir hanımına şunları söylemiştir:
“Bana bak! Benim kısa bir süre önce aramızdan ayrılan bazı arkadaşlarım vardır. Dünya ve onda bulunanların hepsi bana verilecek olsa yine de bu arkadaşlarımdan ayrı düşmek istemiyorum. Eğer cennetteki güzellerden biri gökyüzünde görünecek olsa bütün yeryüzü pırıl pırıl parlayacak ve onun yüzünün parlaklığı güneş ve ayı sönük bırakacaktır. Şunu da bil ki onların bir tanesinin bağladığı bir tek başörtüsü bile dünyadan ve onda bulunanlardan daha hayırlıdır. Benim için senden vazgeçmek, ondan vazgeçmekten çok daha kolaydır”. Onun bu sözleri üzerine hanımı sesini çıkarmayarak içinde bulunduğu duruma razı olmuştur.
- Hz. Peygamber hastalığı için kendisinden dua isteyen bir kadına “Söyle bakalım bu hastalığının geçmesi için dua etmemi mi, yoksa sabır gösterip cenneti hak etmeyi mi istersin?” buyurdular. Bunun üzerine kadın üç kere “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben sabredeceğim. Çünkü Allah’ın cennetini hiçbir şeye değişemem” dedi.
- Ebud-Derdâ hastalanmıştı. Arkadaşları ziyaretine gelerek ona
“Arzuladığın bir şey var mı?” diye sordular. O da
“Ben cenneti arzuluyorum” buyurdu.
- Ümmü Hârise, oğlunun şehâdeti üzerine Hz. Peygamber’e gelerek
“Ey Allah’ın Rasûlü! Eğer oğlum Hârise cennette ise üzülüp ağlamayacağım. Yok, eğer ateşte (cehennemde) ise dünyada kaldığım sürece ağlayacağım” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber
“Ey Hârise’nin annesi! Çeşitli cennetler vardır. Oğlun Harise bunların en güzeli olan Firdevs-i âlâ’dadır” buyurdu. Bunun üzerine
“Ne mutlu sana ey Hârise!” diyerek sevinç içerisinde evine döndü. (3)
Soru
Bir insan öldükten sonra cennet veya cehenneme gideceği hemen belli olur mu yoksa kıyamet koptuktan sonra mı belli olur. Ne zaman sorguya çekilir?
Cevabımız
Kabir âlemi gaybi bir konudur. Bu bakımdan o âlemdeki hesap ve sorgu sualin mahiyetini Peygamberimizin anlattığı şekilde bilmekteyiz.
Kişi vefat ettikten sonra kabirde münkir ve nekir tarafından sorgu suale çekilir ve eğer mümin ise kabri cennet bahçesine döner. Şayet cehennemlik ise kabri cehennem çukurlarından bir çukur haline gelir.
İnsanlar kabir âleminden sonra mahşer meydanına gönderilecek ve orada amellerinden dolayı hesaba çekilecektir. İnsanlar mahşerde hesaba çekilir ve amellerine göre defterleri sağından, solundan verilir. Ondan sonra sırattan geçerler. Cennetlikler cennete gidecek, cehennemliklerse cehenneme düşecektir.
İnsan, iyilik ve kötülüğe kabiliyeti dolayısıyla varlıklar arasında en mükemmel mevkie çıkabildiği gibi, en düşük dereceye de düşebilmektedir. Böyle bir fıtratta yaratılan insanın elbette bütün yaptıklarının kaydedilmesi gerekir. Her şeyi muhafaza eden Cenabı-ı Hakkın hafıziyeti, amel ve fiillerinin muhafazasını gerektirir. Muhafaza edilen bu amellerin adalet terazisinde tartılması, ona göre hakkında mükâfatın veya cezanın verilmesi zarurîdir.
İşte bu hakikate işaret eden ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:
وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَـئِكَ هُم الْمُفْلِحُونَ
“O gün amelleri tartacak terazi haktır. Kimin sevapları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin de sevapları hafif gelirse, işte onlar ayetlerimizi inkâr ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.”( A'raf Sûresi, 
Amellerinin tartılmasında İlâhî adaletin bütün haşmeti ile tecelli edeceğine işaret eden,
إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ “Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez”( Nisa Sûresi, 40) mealindeki ayet-i kerimede de yine bu hakikat dile getirilmektedir.
itikad ile ilgili bütün kitaplarımızda âhirette amellerin tartılması meselesinin hak olduğu açıkça kaydedilmektedir. Fakat bu tartının mahiyetini dünyadaki ölçülerimizle ifade etmemiz mümkün değildir. Ancak şurası muhakkaktır ki, Cenâb-ı Hak bütün insanların amellerinin muhasebesini en kısa zamanda halledip, iyilik ve kötülüklerini ortaya çıkaracaktır.
Bu hususta Muhammed Ali es-Sâbunî şöyle der: “Amellerin, iyilik ve kötülüklerin bizzat tartılması akıldan uzak bir hadise değildir. Modern ilimler, sıcağı, soğuğu, rüzgârı ve yağmurları ölçtüğü halde, sonsuz kudret sahibi olan Cenab-ı Hak insanların amellerini tartmaktan âciz mi olur?”( Safvetü't-tefâsir, 1.437)
Buna rağmen, amellerin nasıl tartılacağı hususunda kesin bir şey söylememiz mümkün değildir. Çünkü ahiret ve Cennet ahvali bu dünyadaki ölçülerimizle ifade edilemez. Nitekim el-Bidaye’de “Mizân (tartı aleti) amellerin miktarlarını tesbite yarayan bir şey olup, akıl onun mahiyetini bilmekten acizdir. Dünya terazilerine benzetilmesi mümkün değildir. Bu hususta nakle (Kur’ân ve hadisteki naslara) teslim olmak en selâmetli yoldur” (el-Bidaye fîusuli'd-dîn, 92) denmektedir.
Keyfiyetini bilmediğimiz bir mizan ile insanların iyilik ve kötülüklerini tartacak, muhteşem adaletini tecellî ettirecektir. Şayet iyilikler fazla, kötülükler az olursa o kimse ehl-i necat olur. Tersi ise, azaba müstahak olur. Fakat Allah, rahmeti ile yine affedebilir. İmanı var, fakat günahı da varsa cezasını çektikten sonra yine Cennete girer. Allah’ın sonsuz rahmetine mazhar olur.
Bununla beraber amellerin tartılmasının, hesaba çekilmenin kolay olmadığını Resulullah Efendimizin (a.s.m.) bazı hadislerinden anlamaktayız. Dualarında sık sık “Allah’ım, bana hesabımı kolaylaştır” buyurduğu rivayet edilmektedir.
İnsanın o gün Allah’ın rahmet ve mağfiretine daha çok muhtaç olduğu, hesap esnasında Onun rahmetinin sonsuz genişliği olmasa, insanın zor durumda kalacağını yine hadis-i şeriflerinden anlamaktayız. (Müsned, 6.48)
Hülâsa, o gün amel defterindeki her muamele en ince noktalarına kadar hakkıyla tartılıp, herkesin kâr ve zarar bilançoları çıkarılıp hesapları kapanacaktır.
Mümine düşen vazife, iyilikleri kötülüklerine, kârları zararlarına galebe çalacak şekilde ameller yapması, ona göre hesap gününe iyi hazırlanmasıdır. Ve “Allah’ım, hesabımı kolaylaştır” diyerek Allah’a yalvarmasıdır.(4)
Cennet'in Güzellikleri
Kur'an'da Cennet'in niteliklerinden bazılarına şu şekilde değinilir:
1-Altlarından ırmaklar akan, birbiri üzerine bina edilmiş yüksek köşkler (Zümer, 20), güzel meskenler (Tevbe, 72) وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً
2- Türlü ağaç ve meyvalara, akar kaynaklara, görünüş ve kokusu güzel, isteyenlerin yanına kadar sarktığından koparılması kolay, türlü bol meyvelere sahip (Rahmân, 54-58)
3- Gönlün çekeceği her türlü yemek ve etler, türlü kokulu içecekler, temiz şaraplar ve çeşit çeşit tükenmez nimetleri içeren bir mekân.
"Onlara Cennet'te bir meyve, içlerinin çekeceği bir et verdik (vereceğiz)" (Tûr,21)
يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ {71} وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ {72} لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ {73
"Canların isteyeceği ve gözlerin hoşlanacağı ne varsa, hepsi oradadır. Siz de orada devamlı olarak kalacaksınız. İşte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız Cennet'tir. Sizin için orada çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz." (Zuhruf, 71-73)
"Cennet şarabından (dünya Şarabı gibi) mide ızdırabı yoktur" (Saffât, 47)
4- Cennet'te hayat sonsuzdur, kin yoktur, boş lâf ve günah'a sokacak söz işitilmiş. "Biz o Cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir" (Hicr, 47-48)
"Onlar Cennet'te ne bir boş laf işitirler ne de bir hezeyan. Ancak bir söz işitirler: Selâm. (birbirleriyle selâmlaşır dururlar)." (Vâkıa, 25-26)
5- Cennet nimetleri insan hayalinin erişemeyeceği güzelliktedir. Cennet'i aslında dünya ölçüleriyle tarif etmek mümkün değildir. Bununla beraber Cennet'teki eşsiz nimet ve saltanatı anlayabilmemiz için Allah Teâlâ onu bize şu şekilde tasvir etmiştir:
"İşte bu yüzden Allah onları o günün fenâlığından esirger.
(Yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.
Sabretmelerine karşılık onlara Cennet'i ve oradaki ipekleri lütfeder.
Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar.
Ne yakıcı sıcak görürler orada, ne de dondurucu soğuk.
Ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.
Yanlarında gümüş kaplar ve billur kâselerle, gümüşî beyazlıkta şeffâf kupalarla dolaşılır ki ölçüsünde tavin ve takdir ederler.
Onlara orada bir kâseden içirilir ki karışımında zencefil vardır. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebil denir.
Cennettekilerin etrafında öyle ölümsüz genç nedenler dolaşır ki, onları gördüğünde kendilerini etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın.
Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün.
Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır.
Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir.
Onlara: "İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre
Cennet'in tasviri konusunda söylenecek son söz şu kudsî hadisin ifade ettiği durumdur:
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:
"Salih kullanım için ben, Cennet'te hiç bir gözün görmediği hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir insan gönlünün hatırlamadığı bir takım nimetler hazırladım."
Başka bir hadislerinde de, Rasûlullah (s.a.s.) Cennet'in gümüş ve âltın kerpiçten yapıldığını, harcının misk, taşlarının inci ve yakut olduğunu, oraya girenlerin bolluk ve refâh içinde, üzüntüsüz ve kedersiz yaşayacağını ebedî kalacaklarını, ölmeyeceklerini, elbiselerinin eskimeyeceğini ve gençliklerinin yok olmayacağını ifade eder. (5)
Cennetin Tabakaları
İbn Abbâs (r.a.)'dan gelen bir rivayette, Cennetin yedi tabakası olduğu haber verilmektedir. Bu tabakalardan her birinde, müminlerin yaptıkları iyi işler karşılığında girecekleri veya yükselecekleri derece veya mertebeler vardır. Bunlar:
Cennetin sekiz tabakası vardır.
a)Beyaz incilerden yapılmış Celal
b)Kırmızı yakuttan yapılmış Selam
c)Yeşil Zeberced'den yapılmış İstirahatgah
ç)Sarı mercandan yapılmış ebedi İkametgah
d)Beyaz gümüşten inşa edilmiş Naim
e)Kırmızı altından inşa edilmiş Karar
f)Yapısı gümüş, altın, yakut,zeberced karışımı ,harcıda misk olan Firdevs.
g)Sırf beyaz inciden yapılmış Adn
1-Nâim Cenneti:13 ayette geçmektedir. Arapça'da "refah, huzur, mutlu hayat" anlamına gelen nimet kelimesinden daha kapsamlı bir muhtevaya sahip olan naîm, insana mutluluk veren maddî ve manevî bütün güzellikleri ifade etmektedir. Buna göre cennâtü'n-naîm; mutluluklarla dolu cennetler manasına gelir.
"Beni cennetü'n-naîmin vârislerinden kıl" (Şuarâ: 26/85 Mâide,65; Tevbe, 21; Yunus, 9)
2-Adn Cenneti : Adn cenneti: En belirgin anlamı ile ikamet etme, ikamet edilen yer demek olan adn, 11 ayette kullanılmıştır. Adn'in, cennetin belli bir bölümünün adı olduğu veya çoğul şeklinde kullanılışına bakarak onun tamamını ifade eden bir isim olduğu anlaşılır.
"Şüphesiz ki, iman edenler ve güzel amel işleyenler yok mu, işte onlar mahlukatın en hayırlısıdır. Onların Rableri katındaki mükâfatı, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. ALLAH onlardan râzı olmuş, onlar da O'ndan râzı olmuşlardır. Bu, Rabbinden korkan O'na saygı gösterenler içindir." (Beyyine: 98/)-Tevbe, 72; Ra'd, 23; Nahl, 31)
3-Firdevs Cenneti : Özellikle, içinde üzüm bulunan bağ bahçe anlamına gelir. İki ayette geçer. Firdevs, cennetin tamamını ifade eden bir isim olabileceği gibi, onun ortası, en yüksek ve en değerli bölgesinin özel adı da olabilir. "Şüphesiz, iman edip güzel amel işleyenler için barınak olarak Firdevs cennetleri vardır." (Kehf: 18/107- Mü'minun, 11) Firdevs, makam bakımından en âlâsıdır. Cennet'in dört nehri olan bal, süt, su, şarap (Cennet şarabı) Firdevs'ten akar ve o Firdevs'in üstünde arş-ı âlâ vardır. Öyle ise Allahü teâlâdan Cennet'i istediğiniz zaman, Firdevs'i isteyiniz. (Hadîs-i şerîf-İhyâ)
4-Me'vâ Cenneti: "İman edip güzel amel işleyenlere gelince, onlar için Me'vâ cennetleri vardır." (Secde: 32/19) ve Necm, 15)
Bu isimlerin dışında, "ev, konak, şehir, ülke" anlamlarına gelen "dâr" kelimesi, Kur'an'da dâru'l-huld [85] (ebediyet / sonsuzluk yurdu), dâru'l-âhire [85] (âhiret yurdu), âkıbetü'd-dâr, ukbe'd-dâr (dünya yurdunun sonu) terkipleriyle cennet anlamında kullanılmıştır
5-Dârü's-Selâm: Maddî ve manevî âfetlerden, hoşa gitmeyen şeylerden korunmuş olma manasındaki selâm ile dâr/yurt kelimesinden oluşan bu terkip, iki ayette cennetin adı veya tabakası olarak zikredilmiştir. Cennetin esenlik yurdu olduğu şüphesizdir. Gerçek esenliğin ancak cennette bulunabileceği, sonsuz hayatın, ihtiyaç bırakmayan zenginliğin, zillete yer vermeyen şeref ve üstünlüğün, eksiksiz bir sıhhatin sadece orada mevcut olduğu anlaşılır.
"Halbuki ALLAH, Dârü's-Selâm'a çağırıyor ve O, dilediği kimseleri dosdoğru bir yola hidayet buyurur." (Yûnus: 10/25) En'âm, 127)
6-Dârü'l-Huld: (Dârü'l-Mukame) :Asıl durulacak yer, ebedî ikamet edilecek yurt manasındaki bu terkip de cennete girenlerin ALLAH'a hamd ve şükür sırasında bulundukları mekân için kullanacakları bir tabir olmalıdır. "O (Rab) ki lütfuyla bizi Dârü'l-Mukameye / asıl oturulacak yurda (cennete) yerleştirdi. Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak, ne de orada bize bir usanç gelecektir." (Fâtır: 35/35)
7) İlliyyûn: Hüsnâ: İyilik yapanlara ALLAH tarafından daha büyük bir iyilikle karşılık verileceğini, ayrıca buna bir de ilave (ziyade) yapılacağını ifade eden Yunus 26. ayetindeki hüsnâ (daha güzel, daha iyi, en güzel, en iyi) kelimesinin cennet anlamına geldiği müfessirlerin büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir. Ayetteki "ziyade"den maksat da, cennette ALLAH'ı görme şerefine nail olmaktır.
"Güzel davrananlara hüsnâ (daha güzel karşılık), bir de ziyade/fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır, ne de bir horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedî kalacaklardır." (Yûnus: 10/26)
Yedinci kat gökte, arşın altında bulunan bir yer veya Cennet.Her ne kadar İbn Abbas Cennet'in tabakalarını yedi ile sınırlandırmışsa da, ayetlerden anlaşıldığına göre, Cennet'in birçok tabakası vardır. Burada İbn Abbâs'ın haber verdiği ve ayetlerde adları geçen Cennet tabakaları, Cennet'in en yüksek tabakalarıdır. Çünkü bu tabakalarda da birçok tabaka vardır. Nitekim Allah Teâlâ'nın Nâim Cennetleri veya "Firdevs Cennetleri" şeklindeki çoğul ifade eden ayetleri buna delildir.(6)
Cennetlikler Kimlerdir?
Kur'an ve Sünnet'te ifade buyrulduğuna göre, peygamberlerin davetine uyup iman eden ve amel-i Salih işleyen kimseler Cennet'e gireceklerdir. Bu kimseler cennetliktir. Esasen Allah'a ve insanlara karşı görevlerini yerine getirmekle insan daha dünyada iken manevî bir huzura kavuşur, maddî refah sağlanır ama tam manasıyla huzur ve kardeşlik Cennet'te gerçekleşir:
"Takva sahipleri, elbette Cennet'lerde ve pınarlardadırlar. Girin oraya selâmetle, emin olarak. Biz, O Cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değiller." (Hicr,45-48).
Kur'an-ı Kerîm de:
-Namazını eksiksiz kılanlar, malından bir kısmını yoksullara ayıranlar, ceza-hüküm gününe inananlar, Allah'ın gazabından korkanlar, ırzlarına sahip olanlar, sözlerine ve emânete sadık kalanlar, doğru şahitlikte bulunanlar (Meâric, 70/23, 24, 25, 26, 27, 29, 33).
-Cenab-ı Hakk'ın rızasını dileyerek sabredenler (Ra'd, 13/20, 21, 22, 23);
-Şükredenler (Ahkâf, 35/15-16)
-Yürekten tövbe edenler (Tahrim, 66/8)
-Allah yolunda canını feda eden şehitler (Bakara, 2/154)
وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبيلِ اللّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْيَاء وَلَكِن لاَّ تَشْعُرُونَ {154}
-Allah'a yönelmiş bir kalble idealize olmuş müslümanlara "Allah'ın ölçüsünde Allah'a yönelenlere" (Kaf, 50/31-34) içinde ebedî kalınacak Cennet'e girecekleri yüce Rabbimiz tarafından müjdelenmiştir.
"İmran b. Husayn (r.a.)'dan rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.s.) Cennet ehlinin çoğunun fakirler olduğunu ifade buyurmuşlardır . Hadis yorumcuları bunu şöyle açıklarlar. Birçok kötülükleri insana mal işletir. Çoğu insan mal yüzünden azar. Onun için maldan mahrum fakirler çoğunluğu oluşturduğundan bunların Cennet ehlinin çoğunluğunu teşkil etmesi de olağandır.(7)
Kevser Havuzu
Havz büyük bir ikramdır. Allah Teâlâ bu ikramı peygamberimize tahsis etmiştir. Hadîsler havzı vasfını belirtmiştir. Allah Teâlâ'dan ümidimiz dünyada havz hakkındaki bilgiyi, âhirette de onun tadını bize nasip etmesidir; zira havzumun sıfatlarından biri şudur: Havzdan içen bir kimse hiçbir zaman susamaz.
Enes (r.a) şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a) bir ara uyukladıktan sonra tebessüm ederek başını kaldırdı. -Ashâb
-Ey Allah'ın Rasûlü! Neden güldün? Diye sordu. -Hz. Peygamber
-Bana şimdi bir ayet indi dedikten sonra Kevser suresini okuyup şöyle dedi:
- Kevser'in ne olduğunu biliyor musunuz?-Allah ve Resulü daha iyi bilir.
- Kevser, bir nehirdir. Rabbim cennette onu bana va'detti. O nehrin üzerinde çok hayır vardır. Onun yanında bir havuz var. Kıyamet gününde ümmetim o havuzun başında toplanacaklar. O havuzun kapları gökteki yıldızlar kadardır. (Müslim)
Yine Enes, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Havzumun iki tarafının arasındaki mesafe, Medine ile San'a (veya Medine ile Amman) arasındaki mesafe kadardır. (Müslim)
İbn Ömer Kevser Sûresi inince Hz. Peygamberin (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kevser cennette bir nehirdir. İki tarafı altından yapılmıştır. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlı ve miskten daha güzel kokuludur. O su inci ve mercan kayaları üzerinde akar. (Tirmizî, (hasen sahih olarak))
Hz. Peygamberin âzadlısı Sevban b. Bücded, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Muhakkak ki benim havuzumun mesafesi Aden ile Belka arası kadardır. Havuzumun suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Havuzumun testileri gökteki yıldızlar kadardır. Kim ondan bir yudum içerse, artık ebediyyen susamaz. Havza ilk varan muhacirlerin fakirleridir. (Tirmizî, (garîb olarak).
Belka Şam diyarında bir beldenin adıdır)
Bunun üzerine Hz. Ömer sordu:
- Ey Allah'ın Rasûlü! Onlar kimlerdir!
- Başları (yoksulluktan ötürü) tozlu toprakla elbiseleri pejmürde, nimetler içerisinde olan kadınlarla evlenmeyen ve kendilerine baş olma kapıları açılmayan kimselerdir.
Bu hadîsi işitince Ömer b. Abdülazîz şunları söyledi: 'Yemin ederim, ben nimetler içerisinde beslenen kadınlarla evlendim. Abdülmelik'in kızı Fâtıma ile evlendim. Bana riyaset kapıları açıldı, (Öyleyse ben o havuza ilk varanlardan olamam). Ancak rabbim bana rahmet ederse o başka! Bundan sonra başım kirlenmedikçe ona yağ sürmem. Elbisem kirlenmedikçe yıkamam.
Ebû Zer diyor ki:
-Hz. Peygambere 'Havuzun kabı nedir diye sordum, dedi ki:
-Muhammed'in nefsini kudret elinde tutana yemin olsun! Havzun kapları, bulutsuz ve kapkaranlık gecede parlayan gökteki yıldızların sayısından daha fazladır. O havuzdan içen bir kimse, ebediyyen susamaz. Havuzun üzerinde son bulan, cennetten oraya iki musluk akar. Havuzun eni, uzunluğu gibidir. Amman ile ile arasındaki mesafe kadardır. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır Müslim( Müslim)
Semûre, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Her peygamberin bir havuzu vardır. Her peygamber havuzuna gelen insanların fazlalığıyla iftihar eder. Ben, benim havuzumun onların en kalabalığı olmasını umuyorum. (Tirmizî, (garîb olarak))
İşte bu, Hz. Peygamber'in ümididir. Her kul havuza gidenlerin arasında olacağını ümit etmelidir. Mağrur olup da ümit etmesin. Çünkü hasadı uman, tohumu eker, yeri temizler, sular, sonra oturup Allah'tan ekini bitirmesini, kasırganın, dolunun ekine dokunmamasını niyaz eder. Nadas etmeyi veya tarlayı temizleyip sulamayı terk edip de Allah'tan ekin ve meyve bitirmesini uman bir kimseye gelince, bu kimse aldanmış ve kuruntuya kapılmış bir kimsedir. Bu kimse, Allah'ın fazlını ümit edenlerden değildir. İşte halkın çoğunun ümidi böyledir. Bu, ahmakların aldanışıdır. Aldanmak ve gafletten Allah'a sığınıyoruz; zira tedbir almadan Allah'ın fazlına aldanmak, dünya ile aldanmaktan daha tehlikelidir.
Ey insanlar! Allah'ın va'di gerçektir; sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) Allah ile sizi aldatmasın!(Fâtır/5)(8)
Zebani
Cehenneme gidenlerle meşgul olan melek, cehennemlikleri cehenneme atmaya memur edilen melek, cehennem bekçisi. Çoğulu "zebâniyyûn"dur.
Cehennem bekçisi olan zebaniler, azap melekleri diye tavsif edilmiştir. Kur'ân-ı Kerim diliyle zebani, "Cehennem Koruyucusu”dur.
Kur'ân-ı Kerim’in altı ayrı suresinde dokuz ayette (Zümer, 71, 73; Duhân, 47-50; Tahrîm, 6; Mülk, 8; Müddessir, 31; Alak, 18) "zebânî" kelimesine atıflar vardır. Kelime açık olarak ve "ez-zebâniyye" şeklinde yalnız bir âyette (Alak, 18) geçmektedir.
Müddessir, 30. âyetinde zebânilerin sayısının 19 olduğu açıklanmış, onların melek olduğu özellikle belirtilmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'deki "zebânî" kelimesinin atıf şeklinde geçtiği âyet meâllerinin ilgili cümleleri şöyledir:
"Biz o ateşin bekçiliklerine meleklerden başkasını memur etmedik"(Müddessir 31)
"Ey iman edenler, gerek kendilerinizi, gerek ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki, onun yakacağı insanla taştır. O ateşin üzerinde iri gövdeli sert tabiatlı melekler vardır..."(Tahrîm, 6)
"O küfredenler, ayrı ayrı bölükler halinde cehenneme sürüldü. Nihayet oraya geldikleri zaman onun kapıları açıldı. Cehennemin bekçileri onlara şöyle dedi..."(Zümer, 71)
"(Zebânilere); Tutun onu da denilir, sürükleyerek cehennemin tâ ortasına götürün"(Duhan, 47)
Bu meâller dikkatle incelendiğinde Müddessir, 31 ve Zümer, 71 âyetlerinde zebânilerin "Cehennem bekçileri" ve "Melek" oldukları, Tahrîm, 6 âyetinde ise cehennem görevlisi zebânîlerin "Sert tabiatlı melekler" olduğu açıklanmıştır.
Duhan, 47. ayetinde zebanilerin "Cehennemlik kişileri iteleyerek" cehenneme attıklarına atıf vardır. Zebani kelimesi bir tek ayette, "Biz de zebânîleri çağırırız" (Alak, 18) açık olarak geçmektedir.
Fahruddin er-Râzî "ez-Zebâniyye"yi, "Onlar ehl-i meclis ve ehl-i meşveret olan azab melekleridir ki, şiddetle tutmak ve atmakla cehennemin işlerine memur olmuşlardır" şeklinde açıklamıştır. İnsanları şiddetle cehenneme itmeğe muktedir oldukları için onlara "zebânî" denmiştir.(9)
Huriler
Gözleri iri ve siyahı çok siyah, beyaz kısmı da çok beyaz olan, Cenâb-ı Allah'ın, cennetliklere vadetmiş olduğu güzel kızlardan her biridir.
Kur'ân-ı Kerim'de Huriler
"Müttakiler güvenli bir yerde; bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan giyinerek karşılıklı otururlar. Böylece biz onları, siyah iri gözlü hûrîlerle evlendirmişizdir." (Duhan,51-54).
"Müttakilere kurtuluş, başarıya ulaşma, bahçeler, bağlar, göğüsleri tomurcuklanmış yaşıtlar ve dolu dolu kadehler vardır."(Nebe, 31-34)
"Onlar koltuklara yaslanıp kurularak, birçok meyveler ve içecekler isterler. Ve yanlarında da bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş (utangaç bakışlı) yaşıt dilberler vardır."(Sâd,51, 52)
إِنَّا أَنشَأْنَاهُنَّ إِنشَاء {35} فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَاراً {36} عُرُباً أَتْرَاباً {37} لِّأَصْحَابِ الْيَمِينِ
"Biz ceylan gözlüleri defterleri sağdan verilenler için inşa etmişiz (yeniden yaratmışız)dır. Onları bâkire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır."(Vâkıa, 35-38)
فِيهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌ {70} "Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır"(Rahmân, 70)
فِيهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ"Orada utangaç bakışlı öyle kadınlar vardır ki, bundan önce kendilerine ne bir insan ne de bir cin dokunmamıştır.rahman:56)"Ve sedeflerinde saklı inciler gibi iri siyah gözlü eşler"(Vâkıa, 22, 23)
Hadislerde Huriler
Cennet ehlinden her birinin iki kadını vardır ki, vücutlarının şeffaflığından baldır kemiklerinin ilikleri etinin üstünden görünür. Ehl-i Cennet arasında ne ihtilaf vardır ne de düşmanlık; gönüller sanki bir gönül, sabah akşam Allah'ı tesbih ederler" (Buhârî)
Ümmü Seleme, Peygamber (s.a.s)'e bir gün,
-Ya Rasûlüllah! Dünyada ki kadınları mı, yoksa Cennetteki hûrîler mi daha iyidir? Diye sorar.
Rasûlüllah (sav);
-Dünyadaki kadınların üstünlüğü, yüzün astara üstünlüğü gibidir" diye cevap verir.
Ümmü Seleme;
-Niçin, deyince
O, şöyle cevap verir;
-Dünyadaki kadınlar namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve birçok ibadetlerde bulundukları için. (Tabarânî'den naklen; Mevdûdî, Tefhîmü'l-Kur'ân Terc. VI. 81)
Cehennem Ateşi ve Azabı
Ateş, insan cismine çok büyük acı ve ızdırap verdiği için ahirette kâfir ve münafıkların cezası ateşle verilecektir. Böylelikle Cehennem, Allah'ın tutuşturulmuş ateşinin ismidir,
İşte Cehennem'in en açık vasfı ateş olduğu için bazen, Cehennem yerine ateş manasına "nâr" kullanılır:
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ وَلَن تَجِدَ لَهُمْ نَصِيراً {145}
"Şüphesiz ki münâfıklar nâr'ın en aşağı tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın."(Nisâ, 145).
Cehennem'de görülecek azabın miktar, şiddet ve şekillerini ancak Allah ve Rasûlü'nün bizlere bildirmesiyle ve bildirdikleri kadarıyla bilebiliriz.
Kur'an-ı Kerîm'de belirtildiğine göre;
A-Cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatır:
"Cehennem inkâr edenleri şüphesiz çepeçevre kuşatacaktır."(Tevbe, 49)
B-Cehennem ateşi sönmez:
يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى وُجُوهِهِمْ عُمْياً وَبُكْماً وَصُمّاً مَّأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَعِيراً
"Biz sapık kimseleri kıyamet günü yüzükoyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Varacakları yer cehennem’dir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini artırırız. "(İsrâ, 97)
C-Cehennem dolmak bilmez:
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِن مَّزِيد
"O,gün Cehennem'e: "doldun mu?"deriz. O! " Daha var mı?" der. "(Kaf, 30)
D- Kaynarken çıkardığı ses:
6-"Rablerini inkâr eden kimseler için Cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüştür.
إِذَا أُلْقُوا فِيهَا سَمِعُوا لَهَا شَهِيقاً وَهِيَ 7. Oraya atildiklarinda, onun kaynarken çikardigi ugultuyu isitirler.
تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ كُلَّمَا
8. Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atilsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemis miydi? diye sorarlar. 9. Onlar söyle cevap verirler: Evet, dogrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmisti; fakat biz (onu) yalan saymis ve: Allah'in bir sey gönderdigi yok; siz olsa olsa büyük bir sapiklik içindesiniz! demistik.
E- "Ateş onların yüzlerini yanar, dişleri sırıtıp kalır. "(Mü'minün, 104)
F- "Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar. "(Mü'min, 70-72).
G- İnkâr edenlere ateşten elbiseler kesilmiştir. Başlarına kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve derileri eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir. Orada uğradıkları gamdan ne zaman çıkmak isteseler, her defasında oraya geri çevrilirler. Ve kendilerine "yakıcı azabı tadın"denir.(Hâcc19-22).
كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُوداً غَيْرَهَا لِيَذُوقُواْ الْعَذَابَ-H
Derileri yandıkça azabı tatmaları için yeniden başka derilerle değiştirilir.(Nisâ, 56).
İ- Ölümü isterler fakat azabları devamlıdır, ölmezler.(Zuhruf,74-77; Fatır,36).
Peygamberimizin (sav) ifadesine göre:
"Cehennem ateşi (miktarca ve sayıca) dünya ateşleri üzerine altmış dokuz derece fazla kılınmıştır. Bunlardan her birinin harareti bütün dünya ateşinin harareti gibidir. "
Cezalar, işlenen suçlar cinsinden olacaktır. Dilleriyle suç işleyenlerin cezaları dillerine; elleriyle günah işleyenlerin cezaları ellerine vs. tatbik edilecektir.(10)
Cehennemin Kapıları
Kur'an-ı Kerîm'de Cehennem'in yedi kapısının olduğu belirtilmektedir.
"Cehennemin yedi kapısı olup, onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır. " (Hicr, 44).
Onun, o cehennemin yedi kapısı vardır. Yani gireceklerin çokluğundan dolayı yedi giriş kapısı veyahut azgınlığın çeşit ve derecelerine göre, önce
1-Cehennem, kulak, azabı en hafiftir. Burada, günahkâr Müslümanlar azap görür.
2- Lezzâ, -dil, Ateistler, müşrikler, dinsizler azap görür
3- Hutame, göz,Mecusiler, Budistler, Brehmenler azap görür
4-Sa'îr, -el, Ateşi ve azabı şiddetlidir. Burada, Yahudiler azap görür.
5-Sekar, -ayak, Bu daha şiddetlidir. Burada Hıristiyanlar azap görür.
6- Cehîm,- ağız, Burada, güneşe, yıldızlara tapanlar azap görür.
7- Hâviye, cinsel organ En şiddetlisidir. Burada münafık ve mürtedler azap görür.
Kur'an'da cehennem için kullanılan başka kelime ve terkipler de mevcuttur.
Azabu’l-Harik: Beş ayette "azâbü'l-harîk" (yakıcı, ateş, yangın azabı) cehennem için kullanılır.
Hamim: 12 Ayette geçen "hamîm" (kaynar su) cehennemdeki azap türlerinden biri olmak üzere, bunun, cehennemliklere içirileceği ve başlarından aşağı döküleceği beyan edilir.
Semûm: Temas ettiği şeyi zehir gibi etkileyip dokularına işleyen sıcak rüzgâr anlamındadır. Cehennem azabının türlerinden olmak üzere iki ayette geçer.
Siccin: Hapishane, derin çukur anlamındaki "Siccîn" kelimesinin cehennemin veya oradaki vadilerden birinin adı olduğu kabul edilir.
Gayy, Veyl: Azıp sapmak anlamındaki "ğayy" kelimesi ile, yazıklar olsun, vay haline! anlamındaki "veyl" kelimesinin cehennemdeki bir kuyu, dağ veya vadinin adı olduğu da belirtilir
isminde yedi tabakası vardır. Her kapı için, onlardan (o azgınlardan) bir grup ayrılmıştır.
Her birinin azabı üstündekinden daha şiddetlidir. (Feraid-ül-fevaid)
Her tabakadaki kâfirlerin de azabı farklıdır. Aynı tabakada olan cömert bir kâfir ile zalim bir kâfirin azabı aynı değildir. Her kâfir, zulmünün derecesine göre farklı azap görür. Yerleri aynı olmasına rağmen azapları farklı olur. Zalim kâfir, diğer kâfirlere göre azabı daha şiddetli hisseder.
Rüzgârın savurduğu küller gibiCehennemden kurtulmak yalnız Müslümanlara mahsustur. Kâfirlerin iyi işleri, ne kadar çok olursa olsun, onları Cehennemden kurtaramaz ve azaplarını hafifletemez. Birkaç âyet meali şöyledir:
(Kâfirlerin faydalı işleri fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küller gibidir. Ahirette o işlerin hiç faydası olmaz.) [İbrahim 18]
Ebu's-Suûd Tefsiri'nde deniliyor k: "Muhtemelen yedi kapı ile sınırlanması, helak eden şeylerin beş duyu ile hissedilen şeylerle şehvet ve öfke kuvvetlerini gereğine mahsus olmasındandır." Bununla beraber bunda diğer bir ihtimal vardır ki, şeriat dili açısından akla daha uygundur. Çünkü cehennem kapılarının yedi olması ile cennet kapılarının sekiz olması arasında apaçık bir ilişki vardır. Bundan dolayı denebilir ki, bu kapıların mükellef organlarla ilgili olması düşünülür.
Bilindiği gibi insanın mükellef organları sekiz tanedir: Kalb, dil, kulak, göz, el, ayak, ağız, cinsel organ. Bunların yedisi açık, birisi gizlidir ki, o da kalbdir. Doğrudan doğruya Allah'a bakan kalp kapısı açık olursa, bu sekiz organın her biri Allah'ın emri üzere hareket ederek cennete birer giriş kapısı olabilir. Ve bu şekilde cennete sekiz kapıdan girilir.
Fakat içte ruh körlenmiş, kalb kapısı kapanmış bulunursa dıştaki yedi organın her biri cehenneme açılmış birer giriş kapısı olurlar. İşte cennet kapıları sekiz olduğu halde, cehennem kapılarının her birine ayrılmış bir grup olmak üzere yedi olması, Allah daha iyi bilir ki bu hikmetten dolayıdır. "Ve ona ruhumdan üflediğim zaman..." (Hıcr, 15/29) ifadesinin şerefine nail olmakla iman ve marifet kapısı olan kalb, cehenneme kapalıdır. Ondan yalnız cennete girilir, Allah'a erişilir. Kalbi açık olan kimse şeytana uymaz, Allah'ı inkâr etmekten ve O'na isyan etmekten sakınır. (11)
Cehennemin Yakacağı
Cehennem'in yakacağı hakkında da Kuran’da bilgi verilmekte ve şöyle denilmektedir:
"Ey inananlar, kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır."(Tahrîm, 6).
Cennet Cehennem Ehlinin Konuşması
Kur'an-ı Kerim'de Cennet ehli ile Cehennem ehli arasında konuşmalar yapılacağı da belirtilerek bu konuşmalardan nakiller yapılmaktadır:
"O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman edenlere derler ki:
"(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım."Onlara:
"Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın" denilir.
Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yönden azap vardır.(Hadid,13)
Münafıklar) Onlara seslenirler:"Biz sizlerle birlikte değil miydik?"
Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi ve o aldatıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu."(Hadid,14)
Cennet de Nasıl Ağaç Dikilir?
Peygamberimiz (s.a.v) buyurdu ki,
- Cennetde ağaç yokdur. Oraya çok ağaç dikiniz!- Oraya ağacı nasıl dikelim dediklerinde,- Tesbîh, tahmîd, temcîd ve tehlîl okuyarak) buyurdu. Yanî, (Sübhânallahi velhamdü lillahi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber) diyerek Cennete ağaç dikiniz buyurdu.
Bir hadîs-i şerîfde,-Bir kimse, Sübhânallahil'azîm ve bihamdihi derse, onun için Cennetde bir ağaç fidanı dikilir, buyurdu.
Cennetde bulunan herşey, dünyâdaki ibâdetlerin, iyi işlerin netîceleridir. Allahü teâlânın kemâllerinden herhangi biri, bu dünyâda, iyi sözlerde ve iyi işlerde yerleşdirilmiş olduğu gibi, bu kemâlât, Cennetde, lezzetler, nimetler perdesi altında meydâna çıkar. Bunun içindir ki, oradaki lezzetleri, nimetleri Allahü teâlâ beğenir. Bunları tadmak, Cennetde sonsuz kalmağa ve Allahü teâlâya kavuşmağa sebeb olur. Zevallı Râbi'a (rahmetullahi aleyhâ) eğer bu inceliği anlamış olsaydı, Cenneti yakıp yok etmeği düşünmezdi. Ona bağlılığı, Allahü teâlâya bağlılıkdan başka sanmazdı! (12)
Cennette Hangi Dil Konuşulacak?
Cennet dili Arapça'dır. Değildir diyenlere deriz ki:
Resululullah (s.a.v) buyuruyor:"Üç hasletten dolayı Arabı seviniz:
Çünkü ben Arabım,Kur'ân-ı Kerim Arapça olarak nazil olmuştur.
Cennet ehlinin konuştukları dil Arapçadır." (Feyzu'l Kadir, İmam Münavi, İbni abbas'tan)
Allah Resülü, İki Cihan Serverinin (s.a.v) konuştuğu dil Arapça olacak da Cennet dili Arapça'dan başka bir dil mi olacak. Hz. Adem (a.s) yeryüzüne indirilmeden Arapça konuşacak da, Cennet dili mi Arapça olmayacak?
Hz.Aişe r.a. buyuruyor:
Cennet ehli Muhammed aleyhisselamın diliyle konuşacaklar. (Mevahib-ül Ledünniye, İmam Kastalani)
Cennet de Allah'ın Görülmesi
Allah'ın Ahirette Görülmesi (Rü'yetullah). Müminler, âhirette, cennete girdikten sonra Allah'ı göreceklerdir. Bu görmenin mahiyeti hakkında kesin bilgi yoktur. Ancak bilginler Allah'ı görme olayında, bu dünyada varlıkların görülmesi için zorunlu olan şartların gerekmediğini ileri sürmüşlerdir.
Kur'ân-ı Kerîm'de "Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parlayacaktır. Rablerine bakacaklardır" (Kıyâmet,22-23) buyurularak, âhirette müminlerin Allah'ı görecekleri haber verilmektedir.
Resulullah (sav) buyuruyor:
"Muhakkak ki siz şu ayı görüşünüz gibi, Rabbinizi de göreceksiniz. Ve o sırada izdihamdan ötürü birbirinize zarar vermiş de olamayacaksınız"
"Cennetlikler Cennet'e girdiği zaman Allah (c. c.) şöyle buyuracak:
"Size daha da vermemi istediğiniz bir şey var mı?" Cennetlikler de Şöyle derler: "Yüzlerimizi ak çıkarmadın mı, bizi Cennet'e koymadın mı, bizi Cehennem'den kurtarmadın mı? (o yeter)."
Rasûlullah sözlerine devam buyurarak:
"Cenâb-ı Hak perdeyi kaldırır, Cennetliklere artık Rablerine bakmaktan daha sevimli gelecek hiç bir şey verilmiş olmaz. "
Müminlerin Allah'ü Teâlâ'yı Cennet'te görmeleri, herhangi bir yön, yer ve şekilden uzak olarak vukû bulacaktır. Bunun keyfiyeti bizce meçhuldür.
"Allah bilir" deriz. Kur'an ve Sünnet'te bildirildiği için kesinlikle böyle inanırız. (13)
Cennet şu anda var mı?
Ehl-i Sünnet inancına göre, Cennet halen vardır, yaratılmıştır, hazırlanmıştır. Nitekim şu ayet bunu açıkça ifade eder:
"Rabbinizin mağfiretine ve eni göklerle yer kadar olan Cennet'e koşun. O Cennet takva sâhipleri için hazırlanmıştır. "(Âli İmrân, 133)
Peygamber Efendimiz (sav.) şöyle buyurmuşlardır:
"Demincek Cennet ile Cehennem şu duvarın yüzünde bana arz olundu." "Cennet bana yaklaştı, o kadar ki, eğer cür'et edeydim salkımlarından bir tânesini size getirebilecektim."
Cennet ve Cehennem’in Ebediliği
Cennet’in de, Cehennem’in de varlığı ebedî olarak devam edecektir.
Kur’an ve Sünnet nassları, hem Cennet’in, hem de Cehennem’in şu anda mevcut olduğunu, kıyamet, haşir ve hesap süreçlerinden sonra Cennetlikler Cennet’e, Cehennemlikler Cehennem’e gittikten sonra orada ebedî kalacaklarını açık bir şekilde ifade etmektedir.
Şu kadar ki, Cennet’e gidenlerin hiç birisi oradan bir daha çıkmayacak, ancak Cehennem’e gidenlerin bir kısmı, yani günahkâr mü’minler, günahları miktarınca azap gördükten sonra Cehennem’den azad edilecek ve ebedî hayatlarına Cennet’te devam edeceklerdir.
Ancak; bizim varlığımızın sonsuzluğunun, Allah Teâlâ’nın varlığının sonsuzluğu “gibi” olmayacağını, zira bizim sonsuzluğumuzun da varlığımız gibi “mümkin”, O’nun sonsuzluğunun ise varlığı gibi “zorunlu” olduğunu unutmamak gerekir.(14)
Cennet yeryüzünde miydi?
" Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin beraberce cennete yerleşin..."(Bakara Suresi 35)Cennet yeryüzünde şeklinde zannedenler olmuşlardır. "Filistin'de yahut Fâris ile Kirmân arasında bir cennet idi. İnişi de oradan Hindistan'a nakliydi." denilmiştir. Bu şöyle bir anlayışla söylenmiştir:
-Çünkü Âdem'in yaratılışı yeryüzünde olduğunda ittifak vardır.
-Kıssada semaya yükselmesi zikredilmemiştir. Olsa idi öncelikle hatırlatılırdı.
-Bir de ebedi cennet olsaydı, çıkılmaz ve şeytan oraya giremezdi.
Ancak bu tahmin, göründüğü kadar makul ve tabii değildir. Âdem'in yeryüzüne inişi, yeryüzünde ortaya çıkması, akıl ve nakle daha uygundur.
-Ebedi cennet de devamlı oturmak için girmekle, misafir olarak girmek arasında da fark vardır.
-"Cennet", ahirette müminlerin varacağı sevap evidir ki, şimdi mevcut, fakat dünyada görüşten gizlenmiştir. Ve "Cennet" denilince Kur'ân dilinde bilinen budur.
-Âdem'in cennette oturması hali, ahiret âleminin meydana gelişine benzer bir ilk oluştur. Ve bu durum bize göre bir makul âlemdir.
-Yeryüzü ile onun arasında mekânla ilgili bir uzaklık tasavvuruna da lüzum yoktur. O da aynı feza içindedir.
Bunda akla yaklaştırmak için söylenebilecek olan söz: Âdem'in ruhunun bütün kemal kuvvetlerini haiz olarak, maddeye, önceki unsurlara ilk ilgisi, diğer deyişle beşerin aslı olan ilk Âdem'le ilgili hücreciğin esîrî bir şekilde oluşumu ve ondan eşinin ayrılmasıdır. Muhyiddin-i Arabî'nin bir deyişine göre, ruhun tabiata ilk verilişidir.(15)
Cennete İlk Girecek Kadın
Bir gün Rasulallah (s.a.v) efendimiz kızı Hz. Fatıma' ya şöyle der;
- Cennete giren ilk kadın kimdir biliyormusun ?
-Hazreti Fatıma cevap verir ;
- Ey Fahr-i Kâinat ben değilmiyim?
-Rasulallah efendimiz der ki ;
- Hayır, filan yerde filan evde bir kadın var o dur.
-Hazreti Fatıma şöyle der ;
- Ne amel işlemektedir de cennete giren ilk kadın olacaktır
Rasuallah efendimiz cevaben git onu ziyaret et görürsün der. Hazreti Fatıma hazırlanıp o kadının evine gider. Kapıyı çalar çok çirkin bir ses ona cevap verir.
- Kimsiniz?
- Hazreti fatıma şöyle der ;
- Ben Fatıma.
- Hangi fatıma? Der kadın, Hazreti Fatıma şu cevabı verir ;
-Rasualllah (s.a.v) in kızı Fatıma.
-Kadın şöyle seslenir.
- Kusura bakma iki cihan serverinin kızı, Kocam şu an evde yok, kendisi benden başka kimseye Kapıyı açma dedi, Bende söz verdim açamam ey rasulllahın kızı. İstersen yarın gel başımın üstünde Yerin var sana canım kurban, O zamana kadar kocamdan izin alırım.
- Peki, Tamam. Der Hazreti Fatıma
Ertesi gün olur, Hazreti Fatıma yine o kadına giderken yanına Hazreti Hüseyin gelir, Beni de götür Der, Hazreti Fatıma oğlunu kıramaz ve tamam gel beraber gidelim der. O kadının evine gelirler Kapıyı çalar.
- Kimsiniz? Der kadın
-Hazreti Fatıma cevap verir;
- Benim, Fatıma.
Kadın şöyle der,
- Ey cihan serverının mübarek kızı yanında bir erkek çocuğunun sesi duyulur. Kimdir O? der.
- Benim oğlum Hüseyindir. O da peşime takıldı gelmek istedi bende kıramadım. diye cevap verir Hazreti Fatıma.
Kadın Üzülerek şöyle der.
- Kusura bakma Ey Rasul kızı Hazreti Fatıma, Ben kocamdan sadece senin için izin istedim Oğlun Hüseyin için istemedim. Sen bugün git yarın gel o zaman Hüseyin içinde izin isterim.
- Peki, Tamam... Der Hazreti Fatıma. Evine döner.
Ertesi gün olur. Hazreti Fatıma ile Hazreti Hüseyin tam yola çıkacakken kardeşi Hazreti Hüseyini gören Hazreti Hasan ağlamaya başlar beni de götürün der, Hazreti Fatıma oğlunun bu isteğini kıramaz ve Onu da yanına alır ve yola çıkarlar.
Kadının evine gelirler. Kapıyı çalar ve yine o çirkin kadın sesi cevap verir.
- Kimsiniz?
- Ben Fatıma. Der
- Yanında kim var Ya Rasulallahın Kızı Fatıma
- Oğlum Hüseyin var birde Hasan var, Hüseyini gelirken gördü ağladı, gelmek istedi bende kıramadım.
-Kadın Üzülerek cevap verir ;
- Kusura bakma Ya Rasul kızı Fatıma ben kocamdan sadece sen ve oğlun Hüseyin için izin aldım Hasan için Almadım yarın gel kocamdan Hasan içinde izin alayım. Der
Hazreti Fatıma ;
- Peki, Tamam der..
Ertesi gün olur. Hazreti Fatıma, Hazreti Hasan ile Hüseyini yanına alarak o kadının evine giderler. Kapıyı Çalarlar
- Kimsiniz? der
kadın.
- Ben Fatıma.
- Yanında Hazreti Hüseyin Ve Hazreti Hasan' dan başka biri var mı Ya Rasul Kızı Fatıma.
- Hayır yok. der
Hazreti Fatıma
Ve kapıyı açılır,
-Kapıyı açan o kadar güzel bir kadındır ki yüzünden nurlar akıyor. Çok güzel örtünmüş Çok güzel bir kadın. Ağzını açar ve bir misket büyüklüğünde taşa benzeyen bir cisim çıkarır ve
- Hoşgeldin Sefa getirdin Ey Rasulallahın kızı Fatıma. Der
Hazreti Fatıma ilk olarak kocasına olan itikatını beğenir. Ve Şöyle der.
- Üç gündür Kimsiniz diyen yaşlı kadın senmisin ? der - Hayır. Der kadın.
- Peki o yaşlı kadın kimdi ?
- Yaşlı kadın yoktu Ya Rasuallahın Kızı Fatıma, ağzımda taş vardı o yüzden sesimi değiştirdim
- Peki neden değiştirdin, der Hazreti Fatıma
Kadın Şu Cevabı verir.
- Belki sesimi duyupta yoldan geçen bir erkek şehvetlenir, Kötü amel işler diye değiştirdim Ya Hazreti Fatıma
Cennet'in Anahtarı
Son sözü Kelime-i Tevhîd olan kimsenin mükâfatı cennet’tir.
Bu durumu hadisçiler şöyle yorumlarlar: Lâ ilâhe illallah, Cennet'in anahtarıdır, ancak bu anahtarın dişleri vardır, onlarda ilâhi emirlere bağlı olmak itaat ve ibadet etmektir.
Bir de "Lâ ilâhe illallah" demekle, birinin Müslümanlığına hükmedilmez, "Muhammed ün Rasûlullah" (Muhammed Allah'ın peygamberidir) sözünü de eklemesi gerekir. Hatta İslâm dininden başka bütün dinlerden uzak olması icab eder. Bu inançta olan kimse, ehl-i kebâir (büyük günah işleyen) de olsa, günahı kadar Cehennem'de ceza gördükten sonra Cennet'e girecektir.
Muaz b. Cebel (r.a.)'ın Hz. Peygamber (s.a.s.)'den rivayet ettiği şu hadis meseleyi açıklığa kavuşturur:
"-Hiç bir kimse yoktur ki, kalben tasdik ederek Allah'dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.s.)'in, Allah'ın kulu ve resulü olduğuna Şehadet etsin de, Allah ona Cehennem'i haram etmiş olmasın (herhalde haram eder)"
Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat inancına göre, "Lâ ilâhe illallah, Muhammed ün Rasûlullah" diyen ve bunun gereğince iman edip Salih amel işleyen her kimse Allah'ın izniyle mutlaka Cennet'e girecektir. Cennetlikler, hastalık, sakatlık, ihtiyarlık, huysuzluk vs. hallerden uzak olarak yaşayacaklardır.(16)04-12-2008 perşembe
1) Cennet, Durak PUSMAZ, Şamil İslam Ansiklopedisi Cennet, A. Hamit Özyayla, İlkadım Dergisi, Eylül 2004
2) www.sihirlikuyu.com/ork/204416-hesap-mukafat-ceza-cennet-cehennem.html - 26k -
3) Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınlarıdingorevlileri.blogcu.com/cennet-ve-cehenneme-iman-etmek-hususunda-sahabilerin-soyledikleri_1412629.html - 25k
4) Mehmed Paksu Meseleler ve Çözümleri -2
5) Cennet, Durak PUSMAZ, Şamil İslam Ansiklopedisi
6) Cennet, Durak PUSMAZ, Şamil İslam Ansiklopedisi
7) Cennet, Durak PUSMAZ, Şamil İslam Ansiklopedisi
8) İhya-ı Ulumiddin, İmam-ı Gazali, 4.Cilt1
9) Zebani, Osman CİLACI, Şamil İslam Ansiklopedisi
10) Cehennem, M. Sait ŞİMŞEK, Şamil İslam Ansiklopedisi
11) Elmalı Tefsiri
12) Mektubat, İmam-ı Rabbani, 1. Cilt 302.Mektup
13) Cennet, Durak PUSMAZ, Şamil İslam Ansiklopedisi-İlmihal, İman ve İbadetler, İsam, 1999
14) ) Cennet ve Cehennemin Ebediliği, Ebubekir Sifil, Milli Gazete, 17.12.2005
15) Elmalı Tefsiri Bakara Suresi 35.ayet
16) Cennet, Durak PUSMAZ, Şamil İslam Ansiklopedisi